Tuesday, July 16, 2013

Yamaha X-City ile Avrupa Turu 9. Bölüm - RIQUEWIHR - STRASBOURG - FRANKFURT

Yolculuktaki son hedef olan Frankfurt'a yola çıktık. Fakat yolda uğrayacak yerler vardı.


Riquewihr'den çıkıp Strasbourg'a kadar ana yollara sapmadan devam ettik. Yolda önce Keysersberg'e uğradık.












Oradan ormanlık yolları kullanarak Strasbourg'a geçtik. Yollar çok güzeldi...











Ve Frankfurt'a ulaşıyoruz.  Scooter ile Almanya sınırına girinceye kadar her şey yolundaydı. Ne zaman ki Almanya sınırından geçtik, fiziksel ve ruhsal zorluklar girdi işin içine.

Öncelikle Alman otobanlarında hız sınırı olmadığından kamyonları sollamak pek mümkün olmuyor. 250 cc.'lik bir scooter ile iki kişi ve yüklü olarak ancak 120 km/saat hız yapılabiliyor. Biz motoru yormamak için hep 110 km/saat'i tercih ettik. Aslında bazılarına göre çekilmez gelse de 110 km seyir için mükemmel bir sürat. Yorulmuyorsunuz ve indiğinizde zinde oluyorsunuz.

Kamyonlar da aynı süratte seyrettikleri için biz arkalarına takıldık ve 200 km için idare ettik. Ruhsal sorun ise Türk'lerin "taciz"i. El sallayanlar, alkışlayanlar, kornaya basanlar yol boyunca bitmedi. 34 plakayı görmenin mutluğuyla bizleri selamlıyorlardı. İnsanın yer yer hoşuna giden bu durum, bir süre sonra tehlikeli olabiliyor.

Arkadan dibinize giren bir TIR'ın havalı kornasını içinizde hissederek zıplıyorsunuz, hakimiyeti tekrar sağlayıp bir bakıyorsunuz ki size el sallayan bir Türk şoför :))))) Tabi siz de hayatta kalmış olmanın verdiği mutlulukla ona el sallıyorsunuz.

Velhasıl geldik Frankfurt'a. Frankfurt'ta 10 yıl kalmış biri olarak tekrar gelmek ama bu sefer motosikletle gelmek ayrı bir zevk. Hele hele GPS sizi yolda bırakınca daha da zevkli :))

Bizi Berrin ve Dieter karşılıyor kapıda.... Artık ailemizleyiz..... 5 gün boyunca burada kalacağız...

Bu 5 günlük ara hem ailemizle vakit geçirmek hem de dinlenmek için güzel bir imkan.

Biraz şehir gezisi...



















Ve benim çok sevdiğim Avustralya Pub'ında timsah, devekuşu ve kanguru menüsü :)
Timsah eti balıkla tavuk arası bir tat. Kanguru ise yumuşacık bir ete sahip. Dana etine benziyor. Devekuşu siyah bir et ve sıfır kolestrollü...

Tabi ki evde de ziyafet imkanları sonsuz... Berrin'in maestroluğu ve Dieter'in destekleri ile güzel yemekler yiyoruz. Eve hoşgeldik. Tabi Eda ve ben de destek veriyoruz... Arada Dieter'le kaçamak yapıp birer (veya daha fazla) bira içiyoruz ama içtiğimiz biraları da hakkediyoruz tabi çalışarak.






Ve ardından bahçe keyfi başlıyor :)


Frankfurt'un çevresi geziliyor...






Başka bir gün Berrin'le Dieter bizi Rüdesheim'a yakın bir şarap evine davet ediyor. Hayır demiyoruz.... Ayıp :)) Oradan da Rüdesheim'ı geziyoruz...



























Almanya'da bulunduğum sürece çok sevdiğim kişileri de görmeden gitmem... Hazır beş günümüz var...


Ve Alt Sachsenhausen.... Elma şarabı ile ünlü :) Frankfurt'un eğlence yeri... İlk resim bir kokteyl olsa gerek :))






Frankfurt maceramız da bitiyor. Berrin ve Dieter sağ olsunlar her zamanki gibi bizi güleryüzle, sevgiyle ve bazen :) hoşgörüyle ihya ediyorlar. Ayrılmak kolay olmuyor...

Ver elini Freiburg ardından Milano. Ama Heidelberg'i görmeden olmaz....

*Katılımcılar: Çağrı Nakipoglu, Eda Pakkan, Mert Hüseyinoğlu, İglem Kayıhan Hüseyinoğlu

No comments:

Post a Comment